Doç. Dr. Ayşe Nur Torun İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı


Doç. Dr.Ayşe Nur TORUN

Tip 2 Diabetes Mellitus

Tip 2 diyabet diyabetli olguların %90’ından fazlasını oluşturan diyabet formudur. Sıklıkla ailesinde diyabet olan, hareketsiz yaşam tarzına sahip, dengeli ve sağlıklı beslenmeyen ve bu nedenle de fazla kilolu olan, sıklıkla 40 yaş ve üzeri kişilerde görülen, ancak bahsettiğimiz yaşam tarzı nedeniyle görülme yaşı çok daha genç yaşlara inen diyabet şeklidir.

Dünya çapında obezite, hareketsiz yaşam tarzı ve sağlıksız beslenme sıklığının artışı ile paralel olarak T2 DM sıklığı da salgın boyutunda artmaktadır. T2 DM, hiperglisemiye ek olarak hipertansiyon ve hiperlipidemi sıklığının da arttığı bir sendrom (hastalıklar ve belirtiler topluluğu) olarak tanımlanabilir.

Tip 2 Diyabetin önemli bir özelliği de hastalarda kalp ve damar hastalığı (inme, kalp krizi, damar tıkanıklığı) riskinin de çok ciddi bir oranda artmasıdır. Normal şartlarda damar sertliği ile ilişkili hastalıklar açısından en riskli hasta grubu, geçmişte bu hastalıklardan bir ya da birkaçını geçirmiş olan kişilerdir. Ancak tip 2 diyabeti olan bir hasta, geçmişte damar sertliği ile ilgili bir sorun yaşamasa bile, tanımladığımız bu hasta grubu kadar risk taşıdığı kabul edilir. Büyük damar hastalıkları dışında, diyabetik hastalar (Tip 1 ve 2) küçük damar (dokuların daha mikroskopik düzeydeki beslenmesinden sorumlu damarlar) hastalığı açısından da risk altındadır. 

Diyabet ile ilişkili olarak riski artan hastalıklar sıralanacak olursa:

  1. Diyabetik retinopati: Gözün arka ağ tabakasındaki (retina) damar hastalığıdır. Kanamalar ve yeni damar oluşumları nedeniyle görme bozuklukları ve körlüğe bile neden olabilir.

     

  2. Diyabetik nefropati: Diyabete bağlı özel bir böbrek tutulumudur. İlk başta böbrek aşırı süzmeye başlar, hasar ilerlerse bunu küçük ve ardından büyük protein kaçağı izler, daha da ilerlediği taktirde tansiyon yükselmesi, böbrek fonksiyonunun bozulması ve diyaliz ihtiyacına kadar varabilir.
  3. Diyabetik nöropati: Diyabete bağlı sinir hasarıdır. Daha çok istirahat halinde olan, el ve daha çok ayaklarda ağrı, yanma, batma, karıncalanma, uyuşukluk ve hissizliğe kadar ilerleyebilen bir tabloya neden olur.

Tüm bunların yanında küçük ve büyük damar hastalığının katkısıyla gelişen diyabetik ayak ve buna bağlı ampütasyon (uzvun kesilmesi) sıklığı da diyabetik hastalarda artmıştır. 

Tip 2 diyabetin tedavisinde beslenmenin düzenlenmesi, egzersiz, ağızdan alınan şeker hapları ve enjeksiyonla kullanılan şeker ilaçları (insülin, GLP-1 bazlı tedaviler) kullanılır.

Diyabete bağlı kronik sorunlar tüm diyabetik hastalar için geçerli değildir. Nitekim kan şekeri iyi kontrollü bir diyabetik hastada bu komplikasyonların sıklık ve şiddeti azaltılabilir. Gelişen bir komplikasyonun seyri iyi bir diyabet yönetimi ile yavaşlatılabilir ya da durdurulabilir.

Hastanın diyabetini kendisi yönetecek kadar bilgi ve deneyim geliştirmesi, bu problemlerin yaşanmaması açısından son derece önemlidir. Bu nedenle diyabetik bir birey hastalığını, hastalık seyrinde gelişebilecek problemleri ve bunlarla karşılaştığında ne yapması gerektiğini iyice öğrenmelidir. Her diyabetik hasta kan şekerini ölçebilmeyi ve kan şekerinde anormallikler olması durumunda nasıl müdahale edeceğini bilmelidir. Bu ancak hastaların beslenme, egzersiz ve diyabet ile ilgili eğitimleri alması ile mümkündür. Diyabetik birey kendi kendine başa çıkamayacağı durumları bilmeli ve bu durumlarla karşılaştığında ise, sorun henüz baş edilebilir düzeydeyken profesyonel yardım almayı geciktirmemelidir.