Doç. Dr. Ayşe Nur Torun İç Hastalıkları ve Endokrinoloji Uzmanı


Doç. Dr.Ayşe Nur TORUN

ÇİKOLATA KALP ve DAMAR HASTALIKLARINDAN KORUYUCU MU?

ÇİKOLATA KALP ve DAMAR HASTALIKLARINDAN KORUYUCU MU?

Genel olarak bilinen, içerdiği antioksidan özellikli falavonoidler açısından özellikle kakao içeriği daha yoğun olan bitter çikolata başta olmak üzere, çikolatanın kalp ve damar hastalıkları açısından faydalı olduğudur. Bugün bunun bir gerçek mi, yoksa bir mitten mi ibaret olduğuna yönelik bir yazı yazmak istedim. Tabii bunun durup dururken aklıma geldiğini söyleyemeyeceğim. Takip ettiğim tıp linklerinden birinde rastladığım bir yazı üzerine, bu konuda yazmaya karar verdim. Bu yazının ayrıntılarına baktığımda gönül rahatlığıyla "Kakao (daha doğrusu kokoa) bulamıyorlarsa çikolata yesinler efendim." diyemeyeceğim.  

Kakaonun kanser ve damar sağlığı üzerindeki olumlu etkilerinin gösterilmesi umulan COSMOS ( kokoa takviyesi ve multivitaminlerin sonuçları çalışması) çalışmasının sonuçları beklene dursun, mevcut araştırma sonuçları bu konuda ne diyor ona bakacağız. Şunu hemen belirtmek gerekiyor ki COSMOS bir çikolata değil, bir kokoa çalışması. Peki, neden kokoa da çikolata değil test edilen? Bunun nedeni, bu besin öğesinin ta kakao ağacından başlayıp çikolataya kadar giden uzun yolculuğunun ayrıntılarında gizli ve bundan da birazdan bahsedeceğim.

Benim gibi hikayeseverler için biraz kakaonun geçmişine değinmek istiyorum. Kakao ağacından alınan ilk ürün olan işlenmemiş kakaonun yiyecek olarak tüketilmesinin net olarak bilinen koca bir 500 yıllık geçmişi var. Ancak bu kesinliği olan 500 yıllık dönemden bile önce, Aztekler ve Mayaların kakaoyu içecek olarak tükettiği biliniyor. Bu medeniyetlerin inancına göre kakao cennetten geliyormuş. Peki, bilim insanlarının kakao, kokoa ve çikolata ile ilgilenmesi bir tesadüf mü? Tabii ki hayır! İyi bir bilim insanı iyi bir gözlemci ve sorgulayıcıdır. Nitekim Panama’da yaşayan bir topluluk olan Kuna Amerind’lerinde kalp-damar hastalığı ve hipertansiyon gibi rahatsızlıkların çok düşük oranlarda görülmesi bilim insanlarının dikkatini bu topluluğa ve yaşam alışkanlıklarına çekiyor. İlginç olan bu topluluğun başka bir kıtaya göç eden akrabalarındaki kalp damar hastalığı ve hipertansiyon sıklığının Panama’da yaşayanlara oranla çok daha yüksek olması. Bu gözlem düşük kan basıncı ve damar hastalığı oranının genetik bir temele dayanmadığını gösteriyor. Yapılan inceleme ve araştırmalar Panama’da yaşayan Amerind’lerin yerel kakaoyu bir içecek olarak tükettiklerini ve bunun neredeyse günde bin miligram flavonole denk geldiğini gösteriyor. Gözlemsel ve deneysel çalışmalarda da kokoanın bu etkileri destekleniyor ve kokoanın anti-oksidan özellikleri dışında damarın gevşemesine neden olan nitrik oksit adlı maddeyi arttırarak kan basıncını düşürdüğü de ortaya konuyor.

Gel gelelim damar sağlığına. Damarlarımız iç yüzeylerini döşeyen, damarın gevşemesi, damar içinde gezinen ve taşınan maddelerin damara yapışarak tıkanıklık oluşturmaması için çok kritik bir öneme sahip olan ince bir hücre tabakasına sahiptir. Bu hücrelere endotel adı verilir. Damar sertliği dediğimiz durum ise endotel tabakasının fonksiyonunun bozulması ve hasarı üzerine gelişir. Bu fonksiyon bozukluğundaki en kritik noktalardan biri artmış oksidatif strestir ki flavonoidlerin, nitekim kakaonun da faydalı etkileri bu aşamada devreye girer. Oksidatif stres nedir diye merak edenlere ise kısaca şu şekilde tanımlayabilirim; vücudun normal onarım süreci, hasarı ve işlevleri sırasında ortaya çıkan, ancak şeker hastalığı, sigara içilmesi ve stres gibi koşullarda da abartılı bir biçimde üretilen maddelerin (oksidanlar) neden olduğu olumsuz bir koşuldur. Flavonoidler gibi anti-oksidan maddeler ise bu zararlı etkili yan ürünleri bertaraf ederek damar sağlığı üzerine olumlu etkiler gösterirler. Bitkilerde yer alan flavonollerin anti-oksidan etkikleri nedeniyle kanser ve kalp-damar hastalıkları üzerine olan olumlu etkileri bilimsel olarak kanıtlanmış gerçeklerdir.

Kakaonun da bilinen en zengin flavonoid kaynağı olması ilginin kakao üzerine kaymasına neden olmuş haliyle. Peki, ama kokoa ne? kakao ne? Biraz bunlardan bahsedelim şimdi. T kakao ağacının tohumunun ilk ürünü antioksidan falavonoid zengini (catechin ve epicatechin adlı polifenoller) olan kakaodur (raw-işlenmemiş-kakao). Kakao daha sonra biraz daha işlenerek (kavuruluyor) kokoa halini alıyor. Bizim kakao diye marketten aldığımız aslında kokoa olarak isimlendirilen, biraz daha flavonoidleri azaan form aslında. Raw kakao ile başlayan hikayemiz, sonrasında kokoaya yağ ve şeker gibi maddeler eklenerek, tutku boyutunda sevilerek tüketilen çikolata ile sonlanıyor. İşte asıl kritik soru bu aşamada geliyor; “Bu uzun işlenme sürecinde raw kakaonun içindeki faydalı flavonoidlere ne oluyor?”. İşte dananın kuyruğunun koptuğu noktaya geldik; kakao ağacından elde edilen kakaonun, önce kokoaya dönüşüp, ardından daha da işlenerek elde edilen ürünler, işlenme dereceleri arttıkça antioksidan flavonoidlerini kaybediyor sevgili çikolataseverler.  Bu açıdan bakıldığında en zengin flavonoid kaynağı raw kakao oluyor.

Özetle en zengin flavonoid kaynağı olan ürün raw kakao, dolayısıyla beklenen olumlu etkileri göstermesi en muhtemel ürün. Çikolata ile ilgili yapılan çalışmalarda ise hem olumlu etkiler gösterilmiş hem de hiçbir etkinin olmadığını gösteren sonuçlar var. Bu çikolata çelişkisinin nedeni ise çok büyük ihtimalle çikolataların içeriğindeki kokoa oranlarının değişkenlik göstermesi ve içeriğindeki kokoanın işlenme oranı ile ilişkili olarak değişen flavonoid oranı. Şunu belirtmek gerekir ki sütlü çikolata ve diğer işlemlerle içeriği sözde zenginleşen çikolatalar en az flavonoid içeriği olanlar. Ben derim ki, kakaodan alabileceğiniz maksimum yararı almak istiyorsanız, en garantili yaklaşım en az işlenmiş formunu tüketmektir. Ancak bunu da yapamıyorsanız yüksek kokoa oranı olan iyi bir bitter çikolata da az da olsa işinizi görebilir.  Raw kakaoya ulaşmak ise artık eskisinden daha kolay. İnternette ve diğer sosyal medya kanallarında pazarlamasını yapan pek çok girişimci var. Nasıl tüketeceğinize gelince; kakao kullandığınız her yerde tercih edebilirsiniz. İlaç niyetine tüketeyim derseniz ılık süt (bitkisel olanı tercih etmenizi öneririm), veya ılık suya, 1 çay kaşığı gerçek bal da ekleyerek rahatlıkla içebilirsiniz. Ne kadar içeyim sorusuna net olarak yanıt veremiyorum. Ancak bununla ilgili bir bilgiye ulaşırsam buradan paylaşacağıma emin olabilirsiniz.

Facebook Twitter Google+ LinkedIn Pinterest Addthis

Yorumlar(1)

Gildas
Noaieigwrn thanks thats great.I thought you were younger but that makes alot of sence. Im 36 myself so I get it. I have trained since I was 15. Can you believe Kevin is 42,what the fu%?If he is not on any juice hes got to be on HGH.
20.07.2016

Yorum

(*) Zorunlu alanlar

CAPTCHA

Resmi görüntülemekte sorun yaşıyorsanız yenileyiniz.

Lütfen bu alana yukarıda gördüğünüz güvenlik kodunu giriniz